Written by 00:03 Genel, Hatır Views: 25

Nükleer Silahlar ve Fizikçiler

“İki tür doğru vardır.Tersinin yanlış olduğu gün gibi ortada olan yüzeysel doğrular ve tersi de doğru olan daha derin doğrular”

Size tarihin en tehlikeli silahlarının mucidi olmuş bilim insanlarından bahsetmek istiyorum. Okuyacağınız yazı, bu bilim insanları hakkında bir sonuca varmak üzere değil, onların nükleer silahlar karşısında ki gerçek tutumlarını tekrar düşünmemize yardımcı olmak adına yazılmıştır. Cevaplardan çok soruların olduğu ve Bohr’un deyişiyle ”tersi de doğru olan daha derin doğruların” olduğu tarihi bir manzaraya birlikte bakalım istedim.

2. Dünya Savaşı’nın seyrini belirlediği düşünülen, iki fizik otoritesinin Kopenhag’da gerçekleştirdiği görüşme gizemini korumaya devam ediyor. Bu görüşmenin nükleer silahlar hakkında olduğu bilinse de Heisenberg ve Bohr hayatlarının sonuna kadar bu konuda detay vermekten geri durdular. Heisenberg, dönem fizikçilerinin “baba” dediği Bohr’un bilim adamlarında uyandırdığı saygıyı ve bıraktığı etkiyi biliyordu. Ancak Bohr endişeliydi; çünkü o da Heisenberg’in ne kadar iyi bir fizikçi olduğunu biliyordu. Endişesinin önemli bir nedeni vardı. Heisenberg ikinci dünya savaşı Almanyası’nın atom bombasını yapmakla sorumlu kişiydi. Peki Heisenberg gerçekten de bombayı yapmak istiyor muydu?

Kopenhag görüşmesinde Heisenberg’in yanında yolculuk eden asistanı eski Almanya Cumhurbaşkanı Weizsacker’in kardeşi, Almanların bombayı yapamayacağını, Amerikalıların’da yapmaması için Bohr’u ikna etmeye gittiklerini ancak Bohr’un bu konuda hiçbir şey duymak istemediğini aktarıyordu. Savaş sonrasında Alman Nükleer Programına dair ele geçirilenler ise Heisenberg’in bombayı hiç yapmak istemediğine işaret ediyordu; çünkü bomba konusunda neredeyse hiçbir ilerleme katedilmemişti. Zaten Hitler’in silahlanma bakanı Alber Speer’in aktardıklarına göre tüm imkanların sunulmasına karşın bomba ekibinden çok mütevazi istekler geliyordu.

Acaba Heisenberg bu konuyu Bohr’a yeterince iyi aktaramamış mıydı? Bohr’un Amerikalı fizikçilerle de iyi bir iletişimi vardı. Caydırıcı bir güç olarak Amerikan nükleer silah programını o da destekliyor muydu?

Bu programı destekleyen bir çok ünlü fizikçi vardı. Bu programda çalışmayı nükleer silahların desteklenmesine delil sayarsak Richard Feynman gibi birçok bilim adamı için de aynı iddiada bulunmak gerekir. İşin tuhafı Philip Morrison gibi sosyalist bir aktivist dahi bu projenin, Manhattan Projesi’nin tam göbeğinde çalışıyordu. Öyle ki bombanın montajını kendi elleriyle yapmıştı.

Peki Einstein Roosevelt’e yazdığı mektupta, onu mevcut gelişmelerle bir nükleer silah yapabileceğine karşı uyardığında, sıradan bir politikacının bombayı ilk kendisi yapmak isteyeceğini düşünmemiş miydi? Olanlar sanıyorum ki göründüğünden daha karmaşık…

Atom bombasının yapımında en kritik noktalardan birinde, implozyon problemini çözmekle görevli Klaus Fuchs hiçbir menfaati olmaksızın bomba bilgilerini Sovyetler’e neden vermişti? Anlaşılan o ki, amacı uluslararası bir denge oluşturmaktı. O dönem nükleer silah tehtidine karşı birçok bilim adamının üzerinde durduğu “Nükleer bomba planlarını tüm dünyaya açıklama” fikrini Fuchs çoktan uygulamıştı. Yani artık bomba Amerikanın tekelinde değildi.

Sovyetler Birliği’nde nükleer silah için kurulan ekibin başındaki isim Sakharov, neden kendisini tehlikeye atarak Amerikan halkına bir barış eli uzatmak üzere Washington Post’ta yayınlanacak bir mektup yazmıştı? Onun başlattığı ve kelebek etkisi yaratan sürecin sonunda nükleer silahları sınırlandırma anlaşması, Salt I imzalandı. Zaten 1975 Nobel Barış Ödülü’de hidrojen bombasının mucidi Sakharov’a gitmişti.

İşler gerçekten de göründüğünden karışıktı. Belki de gerçek niyetler kendini geç gerçekleştiriyordu.

Bomba atıldıktan sonra Edwerd Teller gibi birkaç isim hariç Las Alamos ekibinin de çoğu sıkı bir dönüş almıştı. Ve işin aslı ilk nükleer silahsızlanma anlaşmalarına aynı fizikçiler doğrudan vesile olmuştu. Sanırım bunun için bombayı yaptıktan sonra güvenilirlik statüsü iptal edilen ancak atom bombasının mucidi olarak lanetle anılan Oppenheimer hakkında bir röportajın sonunda kardeşi uzaklara dalıp “hiçbir şey umduğumuz gibi olmadı” diyordu.

Belki de bilim insanları tarihin en acı derslerinden birini, nükleer silahlar sürecinde politikacılar üzerinden aldı.

Sovyetler Birliği Nükleer programında sorumlu Andrei Sakharov’un hayatından bir kesitle:

“O akşam nükleer savaş komutanı Mareşal Nedelin bilim adamları, siyasetçileri ve ordunun ileri gelenleri için bir kutlama partisi vermişti. Kadehler kaldırıldığında ilk dileği benim yapmamı istediler. Ben de ayağa kalkıp” Dilerim bu başarılarımız hep test sahalarında kalır” dedim. Masada buz gibi bir sessizlik oldu, sanki korkunç bir şey söylemişti. O zaman Mareşal güldü,” Size bir fıkrayla cevap vereceğim” dedi.

Fıkra özetle sizin işiniz bomba yapmak nerede kullanılacağına biz karar veririz diyordu.

Sakharov anısına devam ediyordu: “Biz bilim adamları mühendisler ve teknisyenler tarihin en müthiş silahını yapmıştık, ama onun kontrolü bizim dışımızda olacaktı”.

Amerikan nükleer silah programının başında yer alan isme, Oppenheimer’a gelince; bombalar atıldıktan sonra Truman’la yaptığı bir görüşmede “Ellerim kanlıymış gibi hissediyorum” dediğinde Truman’ın ona cevabı “Merak etmeyin yıkayınca çıkar” oldu. Ardından “Bu mızmız çocuğu bir daha buraya sokmayın” diye yanındakileri uyardı.

Oppenheimer’ın deyişiyle: ”Fizikçiler günahı tanıdılar ve bunu bir daha unutmaları mümkün değil”

 

Kaynak

Karaoğlu, B.(2018) Yüz Defa Ölen Adam (2. baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık

 

 

Emek/ atomfizigi.com

(Visited 25 times, 1 visits today)
Close